Kaan Eminoğlu Kişisel Blog
Yolunu Kaybedip Dünyaya Düşmüş Bir Serdengeçti

Yazılar

TÜRKÇE BİLENİN İŞİ RAST GİDER Mİ?       

Şair Cemal Süreya “Türkçe bilenin işi rast gider.” diyor. Ne kadar da güzel bir söz. Bu sözle dilin imkânlarını iyi değerlendirmenin hayatımıza sunduğu faydayı açıklıyor belki de. Peki, günümüzde durum tam olarak böyle mi? Dilimizi iyi bilen, onu etkin kullanan, onun kurallarına riayet eden insanların işleri rast gidiyor mu? Eğer iyi bir redaktörseniz bu sorunun cevabı “evet” olabilir. İyi bir editörseniz de -yayıma hazırladığınız kitabın haklı gururunu yaşarken- sorumuzu “evet” şeklinde cevaplayabilirsiniz. Ancak “ünlü” bir şair ya da yazarsanız cevabınız ters istikamette yol alabiliyor. Çünkü yazın dünyamızda artık Türkçeyi doğru kullanmak bir eksiklik, yanlış kullanmak ise bir üstünlük göstergesi sayılır hâle geldi. Bu belki de yazın dünyamıza bir virüs gibi saldıran postmodernizmin dejenere sürecinin sadece başlangıcıydı.                                                

Peki bunlar nereden geldi aklıma? Aslında hiç de aklımda olan bir yazı değildi bu. Sadece kitap okurken yazarın/şairin dil, imlâ ve bilgi hatalarını kitap köşelerine not etmekten sıkıldığım bir günde çıktı bu yazı fikri. Üstelik bu hatalar kitap okumaktan aldığım zevki sınırlandırırken böylesi bir yazıyı yazmanın sorumluluk olduğunu düşünmeye başladım. Acele etmek istemiyordum, geniş kapsamlı bir yazı yazmak istiyordum. Gene de yazmanın cazibesi sabrıma ağır bastı.                              

Kütüphanemden rastgele bir kitap seçip okumaya başladım. Seçtiğim kitap, Hatice Meryem'in Aklımdaki Yılan adlı öykü kitabıydı. Sıkıcı ve klişe konuların işlendiği bir kitaptı. Sayfalar ilerledikçe canım daha da çok sıkıldı ancak ısrarlı bir mücadele ile kitabı bitirdim. Kitabı okurken iki mühim hata dikkatimi çekti. Kitabın 52. sayfasındaki şu cümleler üzerine uzun süre düşündüm, herhangi bir mantık çıkarımı yapamadım. “Kim anne ha? Söylesene? Bakan mı, büyüten mi!!”[1] Sanırım Hatice Meryem burada “doğuran mı, büyüten mi” demek istemiş ancak başaramamıştı. Eğer bunu demek istemediyse durum daha vahimdi. Bakmak ve büyütmek gibi aslında birbiri yerine kullanılabilen sözcükleri zıtlık ilişkisi kuracak bir cümle yapısında kullanmak büyük bir dil yanlışıydı. Belki dikkati çekmiştir, yazdığım cümle iki adet ünlem işareti ile bitiyor. Türkçede böylesi bir kullanım var mı varsa anlamı nedir ben bilmiyorum. Bilen beri gelsin. Ben de öğreneyim.                                                                                                                                   

Kitapta dikkatimi çeken diğer sorunlu cümle ise şu olmuştu: “Anneannemi yatırmışlar bir yatağa. Annem zaten her işi yapmaya alışmışmış o yokken. Kardeşlerine o bakıyormuş, yemeği o yapıyormuş.” Cümledeki “alışmışmış” sözcüğünde -mış eklerinin neden art arda kullanıldığına hiçbir anlam veremedim. Bazı metinlerde küçümseme anlamını belirtmek amacıyla “-mışmış” eki kullanılabiliyor, buna pek çok kez şahit oldum ancak metnin bağlamına baktığımız zaman böylesi bir küçümseme anlamı da olmadığını görüyoruz. Peki, neden böylesi bir hata ile karşılaşıyoruz? Bilemiyorum. Belki dikkatsizlik belki son okuma hatası belki de kitabın basılmasında acele edilmesi. Bu sorunun cevabını da sanırım yazarı verecektir.

Kütüphanemden rastgele seçtiğim diğer kitapsa Orhan Pamuk'un Kara Kitap adlı eseriydi. Ancak bu kitabın içindeki dil yanlışları ile ilgili daha önceden Tahsin Yücel tarafından yazılmış bir yazı olduğu için daha dikkatli olmaya çalıştım. Tahsin Yücel'in yazısında eleştirdiği dil yanlışlarını es geçip Yücel'in bahsetmediği/dikkatini çekmeyen yanlışlara odaklandım. Ancak Yücel'in müthiş dikkati bana neredeyse hata bulma imkânı bırakmamıştı. Sanki kitaptaki dil yanlışlarıyla ilgili yazılması gereken her şeyi yazmıştı Yücel. Ancak -dilbilgisel alanın dışında da olsa- şu hatalı cümle dikkatimden kaçmadı. “Filmlerin ikisi Bruce Lee'nin oynadığı karate filmiydi, üçüncüsünün yırtık afişlerinde ve soluk resimlerinde Selçuklu uç- beyi Cüneyt Arkın, Bizanslı erkekleri dövüyor, kadınlarla yatıyordu.”[2] Orhan Pamuk'un karateci sandığı ve oynadığı filmleri “karate filmi” olarak nitelendirdiği Bruce Lee, karateci değil, kung-fucuydu. Her ikisi de dövüş sporu olmasına rağmen birbirinden çok farklı disiplinlerdi.                                                                                                              

Biraz da dergiler üzerinde bu incelemeyi tecrübe etmek istedim. O yüzden kütüphanemden rastgele bir dergi seçtim. Yasakmeyve dergisinin Eylül-Ekim 2011 tarihli 52. sayısı geldi elime. Aydan Yalçın ve Sabit Kemal Bayıldıran'ın kaleme aldıkları “Şaire, Kadın, Şair, Şair Kadın, Bayan Ozan, Poetesse, Poete, Die Dichtern vb.” başlıklı yazı dikkatimi çekti. Yazının içeriğinde dil merkezli birçok eleştiri söz konusuydu. Böylesi bir yazının yazarlarının imla konusunda daha dikkatli olmasını beklerken tam bir hayal kırıklığına uğradım. Metnin içinde birçok yerde tek tırnak işaretinin kullanıldığını ancak hemen hemen hepsinin yanlış kullanım olduğunu fark etmek çok da zor olmadı benim için. Yazının içerisinden rastgele seçtiğim şu örnekler ne demek istediğimin anlaşılması için yeterlidir diye düşünüyorum: “ 'Kadın şair' demek, kadını 'erkekleştirmek' demektir. Tıpkı 'kadın katip' demek gibi komik bir ifade çıkıyor karşımıza. (Batılılaştık ya, 'kâtip/kâtibe' yerine 'sekreter'i kullanarak 'Osmanlıca'dan kurtulmuş olduk! Aynı zamanda 'hermafrodit' bir sözcüğe geçmiş oluyoruz!)”[3]           

TDK'ye göre tek tırnak işareti (') çift tırnak (“) içinde verilen bir alıntıda yer alan başka bir sözü belirlemek için kullanılır. Ancak Yalçın ve Bayıldıran'ın yazısında bu kurala hiç ama hiç riayet edilmediği görülüyor. Hatta -abartısız olarak- metnin dörtte biri tek tırnak işaretinden oluşuyor. Tek tırnak işareti sevdikleri bir noktalama işareti olmalı ki bu yüzden doğru yanlış demeden sık sık kullanma ihtiyaçları duymuşlar dedirtiyor okura.       Yazının şu kısmı ise bir tırnak işareti faciası olarak karşımıza çıkıyor: “Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlük'ünde de Ali Püsküllüoğlu'nun Türkçe Sözlük'ünde de bu sözcüklere rastlayamadık.”[4] Evet, yazının bu bölümünde Türk Dil Kurumunun sözlüğü referans alınarak bir yazım eleştirisi yapılıyor ancak bu eleştirinin yapıldığı cümlede Türk Dil Kurumunun sözlüğünün “Kurum ve kuruluş adlarından sonra gelen ekler kesmeyle ayrılmaz.” kuralı göz ardı ediliyor. İnsan da ister istemez soruyor, madem Türk Dil Kurumunun sözlüğünün referans alan bir eleştiri yapıyorsunuz, neden eleştiri yaptığınız yazıda o kurumun sözlüğüne uymuyor, “Türk Dil Kurumu'nun” diyerek yanlış bir kesme işareti kullanıyorsunuz?


Son incelemem ise şiir yıllığı formatıyla çıkan Mühür dergisinin Mayıs-Haziran 2017 tarihli sayısı olmuştu. Bu seçkinin içeriğinin büyük bir bölümünü şiirler oluşturduğu için inceleme alanı da hâliyle dar olmuştu. Ancak bu dar alanda bile beklenmeyecek hatalarla karşılaştım. Örneğin, seçkinin/derginin içindekiler kısmında ve 13.sayfasında Seyyit Nezir'in isminin “Seyit Nezir”[5] şeklinde yazıldığını görme talihsizliğini yaşadım. Daha bunun şokunu atlatamadan Attilâ İlhan'ın isminin “Atillâ İlhan”[6] şeklinde yazıldığını gördüm. Şairlerin isimlerinin bile doğru yazılmadığı bir şiir seçkisinin gelecek nesiller tarafından bugünün şiirinin değerlendirilmesinde itibarlı bir kaynak olup olamayacağına dair sorularla boğuştum gün boyu.                     

Ünlü isimlere ait kitap ve dergilerde böylesi hataların çıkması her ne kadar beni şaşırtmış olsa da bu hataların sorumluluğunu tek başına o kitabın yazarına/şairine yüklemenin doğru olmadığını düşünüyorum hâlâ. Çünkü yayıncılık bir ekip işidir. Bir şair ya da yazardan kitabının hem redaktörü hem editörü olması bekleniyorsa bu profesyonel olamamış bir yayıncılık anlayışının göstergesidir. Ancak yazarın da kitabının çıkış aşamasında yayınevinden böylesi hizmetleri talep etmesi gerekmektedir. Eğer çalıştığı yayınevinin imkânları kısıtlıysa yakın bir arkadaşından kitabının son okumasını yapmasını rica edebilmelidir yazar. Ancak yayınevi de yazar da sorumluluklarını yerine getirmekten imtina ediyor ve dil konusunda hassasiyet göstermiyorsa eğer yapılan her türlü eleştiriye tahammül edebilmeli, yazın alanındaki gelecek panlaması için bir muhasebe yapma cesaretini gösterebilmelidir.

 


Kaan EMİNOĞLU



 



[1]              Hatice Meryem, Aklımdaki Yılan, İletişim Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2010, Syf: 74.

[2]              Orhan Pamuk, Kara Kitap, İletişim Yayınları, 31. Baskı, İstanbul, 2004, Syf: 330.

[3]              Aydan Yalçın / Sabit Kemal Bayıldıran, Şaire, Kadın, Şair, Şair Kadın, Bayan Ozan, Poetesse, Poete, Die Dichtern vb., Yasakmeyve, Sayı:  52, İstanbul, 2011, syf: 75.

[4]              A.g.e

[5]              Mühür, Mayıs-Haziran 2017, Sayı: 70, syf: 2 ve 13.

[6]              Mühür, Mayıs-Haziran 2017, Sayı: 70, syf: 4.

mukemmel.tr.gg Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol